10 Eylül 2017 Pazar

Katilin Doğuşu: Bölüm 3 • Kısa Korku Hikayesi - Korku merkezim

Elindeki dandik dürbünü bir kenara fırlatıp montunun cebinden parlak, gümüş rengi silahı çıkardı. Güneş ışığının pencereden vurduğu odasında silah parıldıyordu. Çalıntı olabilirdi ancak o silahla arasında güçlü bir bağ hissediyordu. Elinde bir süre inceledikten sonra mermileri kutularından çıkarıp silahın içine doldurdu. Silah on dört mermi alıyordu. Louis'in elinde ise yirmi sekiz tane vardı. Kalan mermileri sonra kullanmak için montunun astarının içindeki gizli cebe koydu. Silahı ise yatağının yanındaki çekmeceli komidinin içine koydu. Çekmecenin kilidi vardı ancak daha önce bu kilidi kullanmamıştı. Tabi bu güne kadar... Çekmecenin içindeki bakır rengi anahtarı aldıktan sonra çekmeceyi kilitledi. Artık her şeyi kilit altında tutmak istiyordu. Çekmeceyi kilitledikten sonra anahtarı kıyafet dolabının en derinlerine yerleştirdi.

Şimdi yapması gereken tek şey beklemekti. Odasında oturmuş bilgisayardan onu motive edecek katil konulu filmler izliyordu. O sırada odaya babası daldı.

''Sen nasıl bize haber vermeden hastaneden ayrılırsın?''

Louis babasını hiç hesaba katmamıştı. Ona uyduracak herhangi bir bahanesi yoktu. İzlediği filmi dondurduktan sonra döner sandalye ile babasına doğru döndü. Babası burnundan soluyordu. Burun delikleri inip kalkerken sinirli olduğu her halinden belliydi.

''Av mağazasında ne halt ediyordun sen? Hemen bana açıkla.''

Louis bu sözden sonra şok olmuştu. Babası onu o mağazada görmüş müydü yani? Eğer silahı alırken de görmüşse gerçekten hapı yuttuğuna emin olabilirdi. Ancak bu sefer yalan uydurma yetenekleri devreye girdi. Ne kadar inandırıcı olmasa da...

''Şey... Dürbün almak için gitmiştim mağazaya.'' Dedikten sonra odasının köşesine fırlattığı dürbünü gösterdi.

''Sana inanmak isterdim. Sonuçta benim çocuğumsun ama sana inanamam. Aldığın silahı nereye soktun. Hemen söyle ki aramızda bir kavga çıkmasın.'' Dedi babası. Bunları söylerken babacan bir tavır takınıyordu. Sesinde yapmaca bir sakinlik vardı.

Ne yapacağını bilemedi. Gerçekten onu gördüğüne inanamıyordu. Belki sadece blöf yapıyordur diye düşündü kendini kandırmaya çalışarak. Şansını denemek için gerçeği söylemek yerine yalan söylemeyi tercih etti.

''Silah mı? Neden bir silah alıyım ki?'' diyerek ayağa kalktı. Louis, babasının ona inanması için dua ediyordu ancak babası hiç inanmış gibi görünmüyordu. Yüzündeki sinirli ifade tekrardan ortaya çıktı. Yatağın üstündeki yorganı hiddetle çekti. Silahı orada bulmayı amaçlıyordu ancak tek bulduğu şey boş bir yataktı. Odanın her bir tarafını didik didik aramaya başladı. Odanın içini ararken tüm odayı dağıtmış, savaş alanı haline getirmişti.

''Şu çekmecenin anahtarını hemen bana ver!'' diye bağırdı kızgınlıkla. Louis ne yapacağını bilmiyordu. ''Hemen ver!'' diye bağırdı tekrardan.

Yapabileceği pek fazla bir şey yoktu. Ona anahtarı vermek zorundaydı. Dolaba gitti ve anahtarı koyduğu yerden çıkarıp babasına verdi.

Çekmeceyi açtıktan sonra silahı eline almıştı babası. Gülüyordu. Gülüşü eğlenir gibi değildi. Daha çok bir psikopatın gülüşünü andırıyordu. Aynı Louis'in öğrencileri öldürme hayalleri kurarken güldüğü gibi gülüyordu. Kısa bir süre boyunca psikopatlığın genler arasında bulaşıp bulaşamayacağını merak etti Louis
Babası silahı elinde evirip çeviriyor. Yanı sıra yüzündeki şeytani gülümsemeyi büyütüyordu.

''Onun oraya nasıl girdiğini bilmiyorum'' dedi Louis. İnandırıcı olmadığını biliyordu ancak tüm yalan söyleme yeteneğini bir anda kaybetmişti.

''Bu silahı çalarken seni gözlerimle gördüm.'' Sesinde garip bir sakinlik vardı. Aynı fırtına öncesi sessizlik gibiydi. ''Bu silahla ne yapacaktın. Hemen bana açıkla!'' son cümlesinde sesini yükseltmişti. En sonunda fırtına kopmuştu. Louis'in bir şey demesine fırsat bırakmadan silahın arkasındaki demir kısım ile yüzüne sertçe geçirdi.

Neye uğradığını şaşırmış, yüzündeki sert acıyla yere yığılmıştı. Ağzına kan tadı geliyordu. Dişlerinin derin bir şekilde yanağını kestiğine emindi.

Daha kendini toplayamadan aynı şekilde acıyı başının tam üstünde hissetti. Ne yapacağını bilemeden sırt üstü dönmeyi başardı. Sırt üstü dönünce acıdan yaşarmış gözlerinin arasından babasının üçüncü kez silahı havaya kaldırışını gördü. Ani bir şekilde kendini toplamaya çalışarak ''yapma'' diye yalvardı. Babasının onu dinleyeceği yoktu.

Öldürücü acı veren darbelerinin en sonuncusunu yüzünü korumaya çalışan Louis'in koluna indirdi. Bu en sert olan darbeydi. Kolundan gelen çatırtı sesinden sonra şiddetli bir acı hissetti Louis. Ne kadar bağırmamaya çalışsa da elinde değildi. Bağırabileceği en yüksek sesle bağırdı. Acıdan boynundaki ve alnındaki damarlar belirmişti.

Bu bağırıştan sonra annesi durumun ciddiyetini kavrayıp odaya girmeye karar vermişti.

''Richard!'' diye bağırdı önce. '' Çocuğa ne yapıyorsun! Louis canım, iyi misin?'' diyerek de ekledi telaşla.

Louis ''hayır'' diye yanıt vermek istedi ancak onun yanıt vermesine fırsat bırakmadan kafayı yemiş babası bağırmaya başladı.

'' Sen bu işe karışma! Bir suç işlediyse cezasını da çekecek. Hastaneye tekrar yatışını yapana kadar bu odadan dışarı adımını bile atmayacaksın.

Babasını ilk kez bu kadar sinirli gören Louis'in itiraz etmeye cesareti yoktu. Ayrıca kolundaki şiddetli sancı onun düzgün konuşabilme yeteneğini devre dışı bırakmıştı.

''Yapma Richard. Çocuğun hastaneden ayrı son günlerini güzel yaşamasına izin ver'' diyerek yalvardı annesi. Ancak babasının kapıyı kapatıp, çocuğunun üstüne kilitlemesine engel olamamıştı.

Louis acıdan dolayı yerde kıvranırken koluna bakmaya bile cesaret edemiyordu. Elini kolunda tutarken orada büyük bir şişlik olduğunun farkındaydı ancak bu şişliğin kemik olmamasını umuyordu.

Zaman geçerken dakikalar Louis için saatler gibi olmaya başladı. Zamanın geçtiğini bilse de çok yavaş olduğuna kendini inandırmıştı. Kolundaki ağrı her geçen saniye daha çok artıyordu. Sonunda cesaret edip koluna bakma cesareti gösterdiğinde ise umutları birazda olsa işe yaramıştı. O şişlik kemik değildi ancak kemiğinin kırıldığı açık bir şekilde gözüküyordu. Kolunda gözle görülebilecek bir şekilde yamukluk vardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder