10 Eylül 2017 Pazar

Katilin Doğuşu: bölüm 1• Kısa Korku Hikayesi - Korku Merkezim

Louis her sabah olduğu gibi bu sabahta çantasını alıp, okula gitmek için dışarı çıktı.

Okula doğru yürürken, ayakları geri geri gidiyordu. Her gün işkence çekmek ile aynı şeydi, Louis için okul. Okulda ne bir arkadaşı ne de konuştuğu birileri vardı. Birisi onunla konuşmak istese hemen onu yanından kovuyordu. Ayrıca derslerde de başarılı sayılmazdı. Onun için okul kölelikten farklı bir şey değildi. O köleliğe karşıydı.

Okula doğru keyifsizce gitti. Eskimiş, kırılmaya yüz tutmuş kapıdan içeri girdi. Sınıfına girip, sırasına başını koyarak rahat bir uykuya anında daldı. Okul sıraları artık onun yatağıydı. Okul bitip zil çalana kadar bir kez bile kafasını kaldırmamıştı. Zil çaldığında uykusunu almış bir şekilde dışarı çıktı. Esen sert rüzgâra karşı siyah montunun önünü kapatıp, eve giden yolda hızlı adımlarla yürümeye başladı.

İçinde neden olduğunu bilmediği büyük bir endişe vardı. Neden olduğunu bilmiyordu ancak, eve giden her bir adımda içindeki sıkıntı biraz daha büyüyordu.

Eve vardığında zili çaldı. Birkaç sonsuz gibi gelen saniye boyunca içeriden hiçbir ses gelmedi. Ardından kapıya yaklaşan adımlar duyulmaya başladı. Kapıyı yavaş bir şekilde Louis'in annesi açmıştı. Annesine bakınca gözlerinin sanki ağlamış gibi kıpkırmızı olduğunu gördü. Ayrıca yüzünde sanki zorla oraya oturtulmuş gibi duran bir gülümseme vardı. Louis içeri girene kadar kapının önünde hiçbir şey demeden bekledi. İçeri girince ise kapıyı kapatıp, oturma odasına doğru ayaklarını sürüye sürüye halsiz bir şekilde gitti. Ardından oturma odasının kapısını kapatıp kilitledi.

Louis annesinin arkasından bakakalmıştı. Daha önce onu bu kadar keyifsiz görmemişti. İçindeki nedensiz endişe azalmak yerine artmıştı. Ayakkabılarını hızlı bir şekilde çıkarıp sessizce oturma odasının kapısına doğru ilerledi. Kulağını kapıya dayayıp, konuşulanları dinlemek için yoğunlaştı. Babasının da sesini duyuyordu. O da içeride olmalıydı. Ne kadar sessiz konuşsalar da Louis'in kulakları konuşulanları ayırt edebiliyordu.

''O bence iyi olacak. Nasıl olsa güçlü bir çocuk... Bunu da yenebilir''

''Hayır, Albert. O her şeyi yenemez. Doktorun sana ne dediğini duydum. Kanserin en son seviyede olduğunu biliyorum. Artık geri dönüş yok.''

Louis ne yapacağını bilmiyordu. Kalbinde bir acı, boğazında takılan bir yumru hissetti. İçindeki endişenin sebebini öğrenmişti. Canı yanıyordu. Annesinin ve babasının kendinden bahsettiğini biliyordu. Geçen gün kolunda çıkan kızarıklar için doktora görünmüştü ve sonuç bugün çıkacaktı. Hiç kanser olabileceğini düşünmemişti. O anda kafasında bir şimşek çaktı. Neden üzülüyordu ki? Hızlı bir şekilde merdivenlerden çıkmaya başladı. Merdivenlerin yarısındayken oturma odasından çıkan annesi ve babası ona seslendiler.

''Sana söylememiz gereken...'' diye söze başladı annesi. Ancak Louis bu şeyleri bir kez daha dinlemek istemiyordu. Bildiği halde neden dinleyecekti ki?


''Biliyorum.'' dedikten sonra hızlı bir şekilde merdivenlerden yukarı çıktı. O kadar hızlıydı ki, daha birkaç saniye önce merdivenlerdeyken şimdi odasındaydı.

Kapıyı kapatınca yüzünü büyük bir gülümseme kapladı. Çünkü artık hayatı boyunca planladığı olaya daha çok yaklaşmıştı. Sonunda beklediği işaret gelmişti. Kendine söz vermişti. Bu planın gerçekleşmesi için bir işaret bekliyordu. Herhangi bir işaret... Eğer bir işaret gelirse öldürmek için bir nedeni olacaktı. Aslında başka nedenleri de vardı. Örneğin insanların çok aptal olması ve yaşamalarının gereksiz hava kaybına neden olması gibi... Yine de, sevdiği birinin ölmesi, kendinin ölüme yaklaşması gibi şeyleri, kendine işaret olarak belirlemişti. Şimdi tek yapması gereken; ölmeden veya yatağa düşmeden önce planı gerçekleştirmesiydi. İçi bir anda heyecanla doldu. Hayallerinin gerçekleşmesine az kalmıştı. İçindeki heyecandan dolayı yerinde duramıyordu. Yüzünü korkutucu bir sırıtış kapladı. Odanın içinde hoplayıp zıplıyordu. Onu dışarıda gören biri kafayı yediğine emin olabilirdi. Ama o kafayı yememişti. Hiçbir zaman olmadığı kadar kendinde hissediyordu. Artık gerçek kendi gibi davranabilirdi. Planı aslında önceden beri kafasındaydı. İnsanları öldürmek için olan planı. Sabah planın ilk adımına başlayacaktı.

Merdivenden çıkan ayak seslerini duyunca yüzündeki sırıtışı silip yatağa oturdu. Üzgün görünmek için elinden geleni yaptığı belliydi ancak kafasında ki kayışlar artık kopmuştu. Geri bağlanamazdı. İçinde, çok derinlerde büyük bir hüzün vardı ama bunu kendinden bile gizlemeyi başarıyordu. Zorla da olsa o hüzünden bir parçasını gözyaşları sayesinde dışarı çıkardı.

İçeriye giren babasıydı. Omuzları düşmüş, çok çaresiz görünüyordu. Yavaşça Louis'in yanına oturdu. Gülümsemeye çalıştığı belliydi ama yapamıyordu.

''Bak kemoterapi ile en yüksek seviye kanserler bile iyileştirilebiliyor. Sen de iyi olacaksın bunu biliyorum. Yarın hastaneye gidip terapiye başlarız tamam mı?''

Terapiye başlamak istemiyordu Louis. Eğer terapiye başlarsa planını hayata sokamazdı çünkü zamanının çoğunu hastanede geçirmek zorunda kalacaktı.

''Hayır, istemiyorum.'' Dedi yapabildiği en hüzünlü ses tonuyla.

''Ne? Neden? Bak başka türlü iyileşemezsin Louis. Başka yolun yok. Kemoterapiden korkma.''

''Kemoterapiden korkmuyorum ama son zamanlarımı hastanede geçirmek istemiyorum.''

''Senin kararın. Ama lütfen birkaç kez daha düşün. Senin için en iyi olana karar vereceğine eminim.'' Dedikten sonra dışarıya çıkıp kapıyı kapattı. Kapı kapandığı anda Louis'in de içi yine mutlulukla doldu. Yüzündeki o sırıtış tekrar yerine geldi.

Akşam olana kadar yatakta yatıp zamanını hayaller kurmak ile geçirdi. Akşam olunca ise farkında olmadan uykuya daldı.

Alarmın sesiyle uyanınca, hiçbir zaman çekmediği rahatlıkta bir uykuçektiğinin farkına vardı. Alarmın cırtlak bağırışını susturup kıyafet giymekiçin dolabının kapağını açtı. Bu sefer farklı giyinecekti. Her zaman giyindiğieski kumaş pantolonu ve gömleği bir kenara fırlatıp. Annesinin Noel de aldığısiyah deri ceketi, siyah kot pantolonu ve beyaz tişörtü giydi. Dolabın kapağının arkasındaki boy aynasınabaktı. Zayıf vücudu, bu kıyafetlerin içinde güçlü ve çekici durmuştu. Aynadabir süre kendine baktıktan sonra odasından dışarı çıktı. Banyoya gitti vekahverengi sönük saçlarını fön makinesi ile havalı ve modern bir şekle soktu.
Artık bakımsız görünmüyordu. Keskin yüz hatları saçları yukarı kalkınca daha da belirginleşti. Uzun zamandır kendini böyle bakımlı görmemişti.

Çantasını tek omzuna taktı ve aşağı indi. Annesi onu kapının önünde bekliyordu.

''Çok iyi görünüyorsun Louis. Benim aldığım kıyafetler değil mi bunlar? Çok yakışmış sana.'' Dedi. Sonra yüzünde içten bir gülümseme belirdi. ''İstersen bundan sonra okula gitmeyebilirsin. Birlikte daha çok zaman geçirebiliriz.''

Louis eskiden olsa bunu anında kabul ederdi ama şu anda asla bunu kabul etmeyecekti.

''Hayır, okula gitmek beni rahatlatacaktır.'' Dedikten sonra annesinin yanağına bir öpücük kondurup dışarı çıktı.

Dışarıdaki soğuk umurunda değildi. Okula varana kadar yüzündeki korkutucu sırıtışı kaybetmedi. Okulun kapısından girince olabildiğince havalı olmaya gayret gösteriyordu. En kısa zamanda büyük bir arkadaş topluluğuna sahip olmalıydı.

Etrafına baktı. Köşede, duvara doğru çelimsiz bir çocuğu kıstırmışlardı. Zorla elindeki parayı almaya çalışıyorlardı. Bunu yapmaya çalışan grubu tanıyordu. O grup okulun en yaramaz ama en popüler grubuydu. Eğer o gruba girmeyi başarırsa, her şey planladığı gibi olabilirdi.

Onlara doğru emin adımlarla yürüdü. Botu tahta zeminde tok bir ses çıkarıyordu. Çocuğa baktı. Çocuk, parayı vermemekte kararlı görünüyordu.

''Ne oluyor burada?'' diyerek olayın içine atladı. Tüm grup Louis'e döndü. ''Yoksa para mı var sende hanım evladı.'' Dedikten sonra çocuğun elindeki yirmi doları almak için öne doğru hamle yaptı. Çocuk parayı çekince, Louis gruba girmenin tek yolu olduğu için çocuğun karnına sert bir tekme attı. Çocuk acıyla iki büklüm olunca parası da elinden kayıp yere düştü. Hemen eğilerek yerden yirmi doları alıp cebine koydu Louis.

''Dostum, iyi benzettin çocuğu. Neye uğradığını şaşırdı.'' Diyerek dostça bir şekilde Louis'in sırtına vurdu grubun lideri olan William. Louis onlarla dost olmayı başarmıştı.

Öğle arasında, on kişilik grup olarak yemekhanede oturuyorlardı. Louis kısa sürede aralarındaki kaynaşmaya ortak olmuştu. William, ayaklarını masanın üstüne uzatmış grup dışındakilere korkutucu bakışlar atmakla meşguldü. Koskoca yemekhanede ses çıkaran tek kişiler onlardı. Diğer herkes onlardan korktukları için suspus oluyorlardı.

Aradan bir süre geçtikten sonra; yedi sekiz kişilik, güzel kızlardan oluşan bir grup onlara yaklaştı. Aralarından sarışın olan cırtlak bir sesle bağırdı.

''Nasılsınız beyler!'' Ardından grubun lideri olan William'ın yanına gidip dudağına sert bir öpücük bıraktı. William'da ona aynı şekilde yanıt verdi. Onlar köşede yiyişirken kızlardan oluşan grup, erkeklerin arasına karışmıştı. Kıvırcık ve simsiyah saçlı olan kız Louis'in yanına oturdu.

''Okula yeni mi geldin? Daha önce seni burada gördüğümü sanmıyorum.'' Dedi.

''Evet, yeni geldim'' diye yanıt verdi Louis. Okula yeni geldiğini düşünmeleri onun lehineydi. Zaten onu tanımamalarına şaşırmamıştı. Okulda gün boyu uyuduğu için o da kimseyi tanımıyordu.

''Okulumuzda tiyatro kulübü var. Hepimiz o kulübe üyeyiz. İstersen seni de kulübe kaydedebiliriz.'' Dedi siyah saçlı kız.

Louis daha önce böyle bir kulüp olduğunu duymuştu ancak hiç katılmayı düşünmemişti ama planını geliştirmek için bu iyi bir fikirdi.

''Tabi ki isterim. Her zaman tiyatroyu sevmişimdir.'' Diye yanıt verdi Louis. Bunu derken cidden tiyatro yeteneğinin olduğunu düşündü. Çok iyi yalan söylüyordu.

''Harika! Bugün çıkışta seçmeler var. Konferans salonuna gelirsen seçmelere katılabilirsin. Orada görüşürüz.'' Dedikten sonra, yiyişmeyi bırakmış olan kızın yanına gitti ve diğer tüm kızlarla birlikte yemekhaneden dışarı çıktılar.

Kızlar dışarı çıkınca erkekler tamamen sessizlikle hayallere dalmıştı. Hepsi daha demin yanlarında olan kızlar hakkında cinsel hayaller kurmayla meşgullerdi. Louis hariç. Louis planının tıkır tıkır işlemesinden dolayı o kadar mutluydu ki kızlar umurunda değildi.

Öğle arasından sonraki dersler Louis için çok hızlı geçmişti. Son sil çalınca tarih dersinden ilk çıkan Louis oldu. Hızla tiyatro kulübünün buluşacağı yer olan konferans salonuna gitti. Salona ilk giren oydu. Orta sıradaki kırmızı koltuklardan birine oturup beklemeye başladı.

Bir süre sonra salon yavaş yavaş dolmaya başladı. Erkek grubu da salondaydı. Louis'in tam önünde oturuyorlardı. Öğretmen gelmeden hemen önce kıvırcık saçlı kız hızla gelip Louis'in yanına oturdu.

''Merhaba'' dedi içten ve tatlı bir şekilde.

''Merhaba'' diye yanıt verdi Louis. ''Adını sormayı unutmuşum. Adın neydi?''

''Adım Kate. Seninki de Louis her halde. Arkadaşların söylemişti.'' Dedikten sonra gülümsedi.

Louis arkadaş grupları içinde tanınmıştı. Normal bir çocuk olsaydı, arkadaşları olduğu için artık öldürme planlarından vazgeçerdi ama Louis normal bir çocuk değildi. Hiç normal bir çocuk olmamıştı. Onun için onlar arkadaş değil yalnızca aptal kurbanlarıydı.

Yanında oturan kız ise... Doğrusu Louis o kızdan hoşlanıyordu. Çok güzel ve zeki görünümlü bir kızdı ama ondan hoşlanması onu öldürmeyeceği anlamına gelmiyordu. Onu daha zevkli öldürecekti. Sevdiği insanlara zarar gelmesinden zevk alıyordu. Sevdiği insanların attığı her bir çığlık onun kulağına bir meleğin fısıltısı gibi geliyordu.

O sırada tiyatro kulübünün yöneticisi olan, İngilizce öğretmeni Bay Harry içeriye girip salonun önündeki sahneye çıktı.

''Yeni tiyatro yılımızda hepinize başarılar diliyorum. Yüz yıllık geçmişi olan bu okulda elli yıldır devam eden bir kulübe katkıda bulunduğunuz için hepinize teşekkür ederim. Tiyatro kulübüne katılacak tüm öğrencilerimiz bir kez de olsa sahne tozu yutacaktır. Hepiniz sene sonunda olacak tiyatro oyunumuza dâhil olacaksınız. Gerek başrolde gerek yan rolde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder